Hastalıklarımızın kaynakları (2) - Kadınlar Güzeldir
Bireysel Gelişim

Hastalıklarımızın kaynakları (2)

Psikolog Bilun Altunlu Armağan

5. Bölge   Boyun / Boğaz çakrasıdır. Boğaz ve ense bölgelerini , çeneyi ve dudağımızın üstüne kadar olan  kısmı temsil eder. Özellikle ön tarafta yer alan boğaz bölgemiz  yaratıcılığı ifade ettiğimiz bölgedir. Yaratıcılığımız ve benlik duygu , düşünce ve inançlarımız bu bölgedeki enerji sayesinde konuşarak ses ile dışa vurulur. Bu enerjinin kökeni gırtlak çevresidir.

Kutsal merkezden  güç alır ve sesin gücünü ortaya çıkarır . Sadece doğrular söylendiğinde bu enerjinin kalitesinin yükseldiği söylenir. Yani dünyaya ve çevremize yansıttıklarımızın en somut halidir.

Ses enerjisi önemlidir. Bu enerjiyi kaliteli bir şekilde kullandığımızda mucizeleri oluşturmaya başlayabiliriz. Ne zamanki biz yüzleşmek zorunda kaldığımız kişileri ve durumları suçlamaktan vazgeçip yüksek benliğimizin tüm bunları  bizim bilinçlerimizi geliştirmek için önümüze  getirip , yarattığını kabul ederiz, işte o zaman bu enerjiyi doğru şekilde kullanmaya başlamışızdır.

Boğazımız aynı  zamanda  bize doğru gelen şeyleri de  alma yani içimize kabul etmeyi temsil eder. Ancak  eğer dünyayı  güvenilmez ve olumsuz bir yer olarak  algılıyorsak, o zaman  bize sunulanların  olumsuzluklar olduğuna inanarak bu yönden zihnimize gelen verileri işleyerek ancak mutsuzlukları ve olumsuzlukları içimize alabiliriz. Bu  ifade  etme / verme ve alma dengesi ta ki biz iyicil ve besleyici bir evrene güvenmeye dönüşünceye kadar sürer.

Bu  çakrada  yer alan önemli bir bölgede , boyun bölgesidir. Bu kısımda daha çok düşünceler işin içine girer. Omuriliğimizi beynimize bağlayan  son 7 omurga bu bölgede yer alır.

Zihinsel beden boyutunda yer alan boyun ve ense kısmında oluşan problemlerin kaynağı solar plexus ve   kalp çakra bölgelerindeki gibi duygusal nedenlerden  çok düşünce  biçim ve kalıpları ile ilgilidir. Bu bölgede yer alan ve sıklıkla karşımıza çıkan eğri boyun olarak bilinen ‘’tortikolis’ kişinin   boynunu sağa sola yeterli derecede çevirmesini engelleyen kas kasılmalarıdır.

Kendini bir başka durum ve şekilde görmek istemeyenlerde oluşur. Yeni durumlardan korkup kaçınan kişilerde rastlanır. Özellikle boynunu sağa sola çeviremiyorsa kişi kimlere ‘’Hayır ‘’ demeyi  başaramadığına ve nedenlerine bakmalıdır. Eğer başını öne ve  geriye oynatmakta zorlanıyorsa ’’Evet ‘’ demesi gereken hangi durum ve kişiler olduğuna dikkat etmelidir.

Ense kökünde ağrı ve sorun yaşayanların ise kendi iç seslerine güvenmeleri ve seçimlerinin arkasında durmaları önemlidir. Bu kişiler iç dünyalarında bir çok şey hayal edip , diğerleri onaylamaz diye hayata geçiremeyen kişilerdir.

Kendi  varlıklarına daha fazla değer vermeli  ve kendilerini ifade etmekten kaçınmamalıdırlar. Boğaz ağrı  ve problemleri ise kızgınlık ve kırgınlıkları yutup , biriktirmek ile ilgilidir. Aynı zamanda hayatındaki bazı şeyleri değiştirememekten de kaynaklanır.

İsteklerini ve ihtiyaçlarını söyleyemeyen kişilerde oluşan kızgınlık ve öfke duyguları ifade edilmediğinde içe dönük kızgınlık oluşur ve bu boğaz enerjisinin kalitesini bozarak enflamasyonlara ve boğaz hastalıklarına yol açar.

Örneğin bademcik iltihaplanmasını sık sık yaşayanların büyük bir kızgınlık içinde olup bunu ifade edemedikleri düşünülmektedir. Ancak önemli gördüğü bir otorite  figürüne söylemek istediklerini korku duyguları yüzünden söyleyemeyen kişilerde ise daha çok ses kaybına uğradıkları ‘’larenjit’ ’gelişebilir.  

Bu çakra bölgesindeki en önemli hastalıkların geliştiği yer ise ‘’Tiroit’ ’bezidir. Genelde tiroit hastalıkları hayatını istediği yönde yaratamayan ve yaratıcılığını ifade edemeyenlerde görülür. Bu hayati bezimiz metabolizmamızı düzenler  ve  bedenimizin iod üretimi burada gerçekleşir.

İod güçlü bir antiseptiktir ve bedenimizdeki toksinleri uzaklaştırır. Boyun bölgesi başlı başına kafamızı bedenimize bağlayan bölge olduğundan  başlı başına önemlidir. Yani kişinin ruhsal ve fiziksel  parçaları arasındaki köprüdür. Nasıl ki beynimiz komut eder bedenimiz yapar , zihnimizden geçenleri de dışa yansıttığımızda gerçek ihtiyaçlarımız yerine sahtelerini söylersek tiroit bezimizde problem oluşur.

Örneğin hipertiroit ( gereğinden fazla çalışan tiroit bezi) olan kişiler hayatlarında bir çok farklı şey yaratırlar ancak gerçek ihtiyaçlarını ortaya koyamadıkları ve sustukları ( veya susturuldukları) için başkaları yapmak istediklerine engelmiş gibi nefret ve öfke duyanlardır.

Hipotiroit (tiroit bezinin yetersizliği) ise benzer nedenlerle oluşur , ancak en yakınlarına içinden geçenleri ifade edemeyen , saklayan ve kendi yaşam kararları almaktan kaçınan ve hayatında bir çok şeyde yaratıcılığını ortaya koyamayanlarda daha çabuk gelişen bir rahatsızlıktır.

Türkiye’de kadın hastalığı olarak daha çok görülür ve çok sık rastlanan bir durumdur. Yüzyıllardır bastırılan , başına gelenleri dahi anlatmayan aile ve çevre baskısı ile kendi hayatını yaratamayan Türk kadını için artık genetik bir hastalığa dönüşmüştür.

Ağız içi sağlığı genelde dışa vuramadığımız ve kendimizde utandığı olumsuz ve toksik düşüncelerimizden kaynaklanır. Kendine ve başkalarına karşı gerçekten çok olumsuz düşünceler farklı ağız içi hastalıklarına yol açar. Örneğin ağızda çıkan aftlar / yaralar veya sürekli ağız kokusu gibi….)

Diş gıcırtatmalar özellikle uyurken bunu yapanların gerginliklerin birikimi ile oluşan tahammülsüzlüklerinin ifadesi gibidir. Gözyaşlarını içerde tutanlarda daha çok görülebilir.

Dişeti sorunları ise kendi kararlarından emin olamayan , hata yapmaktan korkan, harekete geç komutu veren bedenlerini durduran ya da yaşam sevincinde azalma olan kişilerde oluşmaktadır. Çene ve çiğneme ile ilgili sorun yaşayanlarda kendilerinde nereden geldiğini  bile bilemedikleri bir kızgınlık ve öfke belirtisi olabilir.

Burun ve boğaz enfeksiyonlarına sıkça yakalanan ve şiddetli grip olan insanların kendi içlerinde yaşadıkları önemli konulardaki tezatlıklar sonucunda bağışıklık sistemlerinin düşmesi ile oluştuğu söylenebilir.

6. Bölge 3 göz çakrasının olduğu yüz bölgesini  ve burundan yukarı olan kısımda yer alan hipofiz bezinin olduğu bölgeyi kapsar. Hipofiz  bezi bedenimizdeki tüm bezlerin yöneticisidir. Bu bölgedeki enerjinin frekansı çok yüksektir ve titreşimi de çok yoğun olur.

Alın bölgesindeki bu merkez aynı zamanda fiziksel güç ve kabiliyetlerimizin de geliştiği merkezdir. Bu bölgedeki önemli rahatsızlıklardan biri de sinüzit ve burun ile ilgili hastalıklardır. Etrafında olan bitenlerdeki iyiliği ve sevgiyi görmek yerine sürekli eleştirilecek ve yargılayacak şeylere odaklanan daha çok bunları hisseden kişilerde görüldüğü tespit edilmiştir.

Horlama eski düşünce kalıplarından çıkamayan  yaşam ve kendi ile ilgili farkındalığı daha az olan kişilerde sık sık ortaya çıkabilir. Sağırlık veya kulaklardaki sorunlar genelde inatçı kişiliği olan ve kendini uzaklaştırmak isteyen kolaylıkla kendini reddedilmiş hissedenlerde görülebilir.

Duyduklarını çok fazla ciddiye alan bu kişilikler aynı anda şiddetli bir kızgınlık içinde de olabilirler. Başkaları ile empatik bir ilişki kurmayı deneyip daha çok sevgiyle yaklaşmaları onların iyileşmelerine yardım eder.

Gözlerdeki problemler genelde küçük yaşlarda oluşanlar veya orta yaşlarda ortaya çıkanlar olarak ikiye ayrılabilir. Küçük yaşlarda yaşanan görme problemleri ailedeki gerginlik ve stresin dışa vurumudur. Sistemin en masum üyesinde ortaya çıkar. Ya da çocukluk korku ve endişeleri görme ile ilgili sorunlar oluşturur. Ancak orta yaşlarda ortaya çıkan görme problemleri daha çok hayatındaki önemli şeyleri kaybetme korkusu ile ilgilidir.

Uzağı görememe gelecek endişesi   ile ilgiliyken yakını görememe ise şimdi ve şu anda  hayatında gördükleri onu gelecek adına endişelendirdikçe oluşur. Bir türlü kendi güzelliğini ve ihtişamını göremeyen ve inanamayanlarda ise astigmat oluştuğu söylenebilir.

Kısaca baktığımızda görme sorunlarının her türlüsü endişe , kaygı , korku ve tedirginlik duygularının yarattığı stresler sonucudur. Ne ilginçtir ki alın bölgesinde yer alan burun , boğaz , kulak ve gözler gibi uzuv ve organlar en çok çocuklukta etkilenmekteler. Çünkü alın bölgesi aslında var olmayı , varlığımızı temsil eder.

Duyarlı ve saf olan çocukluk döneminde , o yaştakiler etraflarında görüp , işitip , hissettikleri çeşitli olumsuzluklardan müthiş etkilenirler ve bunu ifade edemedikleri ve bu şekilde var olmak onları zorladıkça bu bölgedeki organlarda çeşitli hastalıklar oluşur.

Özellikle aile ortamında oluşan çeşitli olumsuzlukları saf ve sevgiye muhtaç olan çocuklar sevgisizlik olarak algıladıkça daha sık hastalanırlar. Onlara yetişkin dünyasında olan bitenin tüm uyumsuzluğuna ve olumsuzluğuna rağmen onları her daim sevdiğimizi söylemek ve ilgilenmek onları rahatlatabilir ,  dünya ve çevreye uyum sağlamalarını kolaylaştırır.

Alın bölgesinde sık sık karşımıza çıkan bir diğer problem ise baş ağrısıdır. Baş ağrısının en önemli nedeni bir durum veya olayın veyahut bir kişinin insan üzerinde baskı yaratmasıdır. Bu baskıya çeşitli nedenlerle katlanan kişi beraberinde baş ağrısı çekmeye başlayabilir.

Alın bölgesinde oluşan bir baş ağrısı , kişinin  kafasını fazlasıyla yorarak iyi veya kötü mü yapıyorum endişesinin bir ifadesi olabilir. Gelecekten endişelenen ve oluşabilecek şeylerle ilgili bir an önce sonucu görmek isteyenlerde baş ağrısı daha yaygındır. Ancak bu konuda daha da önemli olan ,alın bölgesinde baş ağrısı çeken kişilerin sürekli kendini eleştiren , yargılayan ve kendini kolay kolay takdir etmeyen kişilikler olduğu  sık rastlanan bir bulgudur.

Bu bölge aslında kutsal bölge olarak adlandırılan cinsel enerjinin merkezi 2. çakraya direk bağlıdır. Bu yüzden genelde migren ağrılarının nedeni cinsel hayattaki tatminsizlik ve dolayısı ile yaratıcılıktaki tatminsizlik olarak tespit edilmiştir. Öncelikle , migren şikayeti olanların hayatlarını yaratmaları için kendilerine güvenmeleri ve inanmaları önemlidir.

Başkalarına bağımlı olduklarını zannetmekten vazgeçmeliler. Örneğin: İstemediği  bir işi yapmak zorunda hisseden birisi , hayatta seçimi olmadığına inanabilir. Ancak kendini güçlendirip , güvenirse harekete geçebilir ve işini değiştirme sürecine girer. İşte böylece hayatını yaratmaya başlar.

Depresyon son yıllarda büyük bir sıklıkta yetişkin yaşamında daha çok ortaya çıkan psikolojik bir rahatsızlıktır ve bu enerji merkezi ile ilgilidir.

Yaşam sevinci ve isteğini kaybetmek ve kendini gereksiz , önemsiz , değersiz ve suçlu hissetmek ile doğrudan ilintilidir. Bireyselliğin ve  kendi düşüncelerinin tamamen bozulduğu bir zihin durumudur. Kendine güven ve değer duygularının sarsıldığı bu rahatsızlığa sığınarak yaşamında baş etmesi gereken sorunlardan kaçmayı da kolaylaştıran ruhsal bir hastalıktır.

Kendini ve özünü sevmenin ne olduğunu anlamak ve içindeki yaratıcı benliği bulmak bu hastalığı yaşayanların ilk başta yapması gerekenlerdir.

7. enerji merkezi baş ve başın tepesini kapsayan bölgedir. Bu bölge ‘’pineal ‘’ bezinin yer aldığı  insan bedeninin  özel bir kısmıdır. İnsan için kendinin de Tanrının  bir yansıması olduğunu  ve yaratıcının ( co creator ) yardımcısı ve temsilini ifade ettiğini anlamanın  ve aydınlanmanın merkezidir.

Beyin tümörleri bu bölgede oluşan  ciddi  rahatsızlıklardır. Eski düşünce ve bakış açılarını inatla değiştirmek istemeyen  kişilerde oluştuğu bilinmektedir.

Ruhunun ihtiyaçlarına rağmen farklı davranarak kendini aşırı zorlayanlarda  daha kolay ortaya çıkmaktadır. Bu durumda beyin bedenin ihtiyaçlarını hiçe sayarak davranmaya başladıkça hastalanmaktadır.

Psikoz , nevroz ve şizofreni gibi hastalıklar metafizik açıdan bakıldığında kişinin tamamen kendi benliğinden uzaklaşma  ya da kabullenememesinden kaynaklanır. Kendi doğasını anlamamak  ve kendini başka bir varoluşa  teslim etmekle ilgilidir. Benliğinin hiçbir  parçasını olduğu gibi kabullenememektir.

Kendini benliğini bir başka kişilikte yaşamak istemektir. Bu tür akıl hastalıkları olan kişiler genelde çok zeki olup kendi doğasını kabullenmeyerek sürekli insanın doğasını anlamaya çalışıp durmaktadırlar. Çok yüksek düzeyde yaşadıkları anksiyete ( korku, kaygı , endişe , heyecan ) yüzünden tüm dünyayı güvensiz , kabul edilemez ve tehlikeli bulurlar.

İçlerindeki tanrısallığa asla inanmazlar ve kötüyü insana dair olarak görmeyip şeytani güçlere (dış güçlere)  mal ederler. Böylece Tanrı bilincinden çok uzaklaşıp dıştaki güçlerin varlığına inanıp sürekli tüm dünyayı kontrol etmeye kalkarlar.

Üst beden çakraları çok fazla etken olurken kök çakraları ve cinsel çakraları sürekli kapalıdır. Ne zaman ki yoğun olumsuz duygular yaşarlar , enerji bedenlerinde sanki bacakları ve  kalçaları ayrışır.

Bu tür hastaların beslenme diyeti mutlaka her türlü şekerden uzak olmalıdır. Hiçbir bilginin (kitap, tv, dvd…vs) onları uyarmadığı ortamda olmalıdırlar.

Sürekli enerjilerini topraklamak ve kök çakralarını açmak için  açık havada ve toprak üzerinde bazı aktiviteler ( bahçecilik , çiçekçilik gibi) onlara çok iyi gelir. Ve sürekli sevgi ortamında olmalıdırlar. Sevdikleri tarafından şefkat ve anlayışla sarmalanmalıdırlar. Delilik olarak adlandırdığımız tüm diğer akıl rahatsızlıkları aslında keskin bir biçimde hayattan kopma isteği ile ilişkilidir.

Menenjit hastalığına yakalananların ortak noktaları özellikle aşırı hassasiyet ile olaylara tepki veren , dramatize  eden kişiler olmalarıdır. Aynı  ağır  ateşlenmelerde olduğu gibi  yoğun bir kızgınlığın sonucu oluşan bir tepkileri de menenjit olabilir. Önemli olan bu hastalıkta kişinin artık çevresinden çok kendinin kendinden sorumlu olduğunu fark edip başkalarının mutluluğundan sorumlu olmadığını anlamasıdır.

Epilepsi (sara hastalığı) ülkemizde sıklıkla ortaya çıkan kronik bir rahatsızlıktır. Ataklar halinde ortaya çıkan bu hastalığın duygusal sebepleri daha çok cezalandırıldığına inanmak veya yaşadığı hayatı  ret edip içinde şiddet duyguları beslemek ile ilgilidir. Belki şiddet gören bireylerde ortaya çıkabilmektedir. Veya birisine karşı aşırı şiddet duyguları  beslemekle ilgili olabilir. Bu durumda kişi kendini o kişi yerine cezalandırılmış hissedip tamamen kimliğini ret edebilir.

Genelde çok yumuşak görünebilen kişilerde oluşurken bu tiplerin içlerinde büyük bir tezatlık yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu  rahatsızlık genelde çocukluk döneminde başlar, çekirdek aile içinde yaşanan olay ve ebeveyn tutumlarının sonucunda çocukta oluşan , bu tür duygusal sorunların dışavurumudur.

Son olarak 7. çakra bölgesinde yer alan saçlarımız ve başımızın saçlı derisi ile ilgili bir çok problem genelinde psikosomatik olup bir çok kişi tarafından o ya da bu şekilde hayatının belirli dönemlerinde yaşanabilir.

Saçlarımız  bizi kozmik enerjiye bağlayan antenlerdir. Saç dökülmesi yaşamın ve kendilerinin ilahi ve manevi güçlerini fark  etmeyip , yoğun endişeler yaşayarak hayatın materyel yönü ile çok meşgul olanların karşılaştığı bir sorundur.

Yaşam mücadelesi verdiğine  inanıp , olaylar karşısında  kendini çaresiz hissedenler ve sürekli hayatı kontrol etmeye çalışan   kişilerde saç dökülmesi çok sık yaşanabilir.

Bu durunda kişinin sakin olması ve yaşamın aslında bizim daha iyi olmamız için , daha çok sevgi enerjisi ile olayları kucaklamamız için var olan bir itici güç olduğunu anlaması önemlidir.

Elimizden gelenin en iyisini yapmak için huzurlu bir noktadan  baktığımızda kendiliğinden yaratıcı çözümler üretebildiğimizi görebiliriz. Önemli olan yaratıcılığımızı ortaya koyarak çözümler üretmek ve evrensel itici güce inanmaktır.

Bu çakra bölgelerinin her birinde oluşabilen , sadece bir alana özel olmayan diğer hastalıklar ile ilgili yazılarıma önümüzdeki günlerde devam edeceğim. Şimdilik  sevgiyle kalın….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir