Psikolojik Dayanıklılık Nedir? - Kadınlar Güzeldir
Bireysel Gelişim

Psikolojik Dayanıklılık Nedir?

Psikolog Bilun Altunlu Armağan

Yaşam boyunca karşımıza  çıkan olumsuz ve kötü denebilecek deneyimlerden en az yara veya acı ile çıkabilecek kadar güçlü kalabilme, umudu kaybetmeme, sabretme ve  kendine dersler çıkarıp olgunlaşarak yaşama kaldığı yerden devam edebilme yetilerine, psikolojik dayanıklılık diyebiliriz. Bu tarz bir dayanıklılığı gösterebilen kişilerin ortak özelliklerine baktığımızda ise;

  • Kendilerine ve yaşadıkları hayata olumlu bakış açıları olduğunu,
  • Kendi yetenek ve içsel kaynaklarına güven duyduklarını,
  • Çevresi ile iyi   iletişim   kurabildiklerini,
  • Sorunlara çözüm odaklı yaklaştıklarını ve yaratıcı çözümler üretebildiklerini,
  • Ortaya çıkan duygu ve dürtülerini hayata uyumlu yönetebildiklerini,
  • Gerçekçi planlar yapıp, buna uygun adımlar atabildiklerini görüyoruz.

Bu ve benzeri   özelliklerimizi   geliştirmek için öncelikle kendimiz ile   güvenli, huzurlu ve memnuniyet içinde bir ilişki kurabilmek çok önemli. İki yaşında oluşmaya başlayan benlik algısı ile beraber ilk defa kendimizi tek başına hissedip acı ile tanışıyoruz.

Hayat deneyiminde bize rehberlik ve eşlik eden ebeveynlerin olumlu ve sağlıklı yaklaşımı ile de bu acı ve yalnızlık duyguları ile baş etmeye   başlıyoruz. Beyinsel donanımız da, olay ve durumları, ebeveynlerimizin ışık tutması ile oluşan bakış açılarımız ve genetik kodlarımız sayesinde işlemden geçirebiliyor. Böylece beynimiz tarafından doğru  şekilde  işlenmiş  anı, olay ve durumlardan bellek ağlarımız oluşuyor.

Bizi kendimiz ile daha huzurlu, sağlıklı bir ilişkiye götürürken, akıl sağlığımızın ve hayat neşemizin, umudumuzun temelini oluşturuyorlar. Ancak tabii ki bu süreç bu kadar olumlu ve uyumlu gelişmiyor. Hiç kimse mükemmel olamayacağından, ebeveynlerimizde birçok hata yapıyorlar. Bazen bize sağlıklı bir şekilde rehberlik edemedikleri gibi bizi kendi tutum ve yaklaşımları ile de başlı başına travmatize edebiliyorlar. Böylece zaman içinde sağlıklı ,uyumlu ya da sağlıksız, uyumsuz yani irrasyonel işlenmiş anılar ile dolan bellek ağlarımız gelişiyor.

Beynimizdeki hafıza kayıtlarımızda hayat ve kendimiz ile ilgili birçok olumsuz düşünce, duygu ve inanışta barındırmaya başlıyoruz. Yeni durum, olay ve gelişmeleri de o bellek deposu sayesinde algılıyor ve anlamlandırıyoruz.

Kısacası şu anda dünyada yaşanan sıra dışı olayları ve durumu, bu bağlamda nerede durduğumuzu, ne kadar travmatize olup olmadığımızı da  bellek ağlarımızda kodlanmış görüş ve bakış açılarımız belirliyor. Yani geçmişimiz sürekli bugünde var oluyor.

Bunun bilincinde olursak, hayat ve kendimiz ile sıkıntılı bir ilişki kurduğumuzu farkettiğimizde, buna çareler üretebiliriz. Öncelikle kendimize daha güvenip inanacağımız bir içsel ilişki içinde olabilmek için, içsel kendilik kodlarımızı ortaya çıkarıp, bunları dönüştürmeye çalışabiliriz.

Bunun için etkili bir egzersiz ile başlayalım.

  • Öncelikle rahatsız edilmeyeceğiniz sakin bir yere çekilin. Derin nefesler alıp vermeye, gevşeyip, rahatlamaya çalışın.
  • Durum değerlendirmesi  yapın.  Sizi olumsuz ve kötü hissettiren neler var. En çok hangi durum sizi etkiliyor, yazın.
  • 0 ile 10 arası basit bir ölçekte, bu rahatsızlığınızın yoğunluğunu tespit edin.
  • Derin birkaç nefes alıp verin, kendinizde bu duruma bağlı olarak gelişen duygularınızı tespit edin. Yazın. Örneğin: Korku ve kaygı – Panik, telaş – Tedirginlik – Endişe – iç sıkıntısı – Konsantrasyon bozukluğu vs…
  • En önemli soruyu, sizi geçmişe bağlayanı fark ettirebilecek olan soruyu sorun.  Bu sizi en çok etkileyen duruma veya olaya ‘’ a-) maruz kalan, b-) seyirci kalan veya şahit olan c-) içinde olan d)…şekilde davranmaya başlayan, ‘’ ben ‘’ için olumsuz bir cümle kursaydım bu ne olurdu?

Örneğin:

  • Ben  çaresizim.
  • Ben kontrolde değilim.
  • Ben yetersizim.
  • Ben başaramam.
  • Ben güvende değilim.  – Hayat güvenli değil.
  • Ben şansızım.
  • Benim başıma gelir.
  • Ben destek alamam.
  • Ben zarar görürüm. – Ben güçsüzüm.
  • Ben korkağım. – Ben kaldıramam.
  • Ben risk alamam, ve benzerleri olabilir.

Bu cümleyi tespit ettikten sonra, zihninizi serbest bırakın ve geçmişe bakın bu zaten kendinize uzun zamandır söylediğiniz bir cümle olabilir.

Ne kadar zamandır bu ve benzerlerini kendinize söylüyorsunuz?

Belki belirli bir olay ile başladı, belki de çocukluk travmaları ile ilgili gelişti. Örneğin babanız ile annenizin şiddetli bir kavgasına şahit oldunuz ve çok korktunuz, böylece hayata güven duygunuzu kaybettiniz. Belki de çocukluk evinizde size dışarıda ki hayatın güvenli olmadığı öğretildi. Belki ev içi şiddete ve istismara uğradınız.

Kendinize olan güven ve değer duygularınız sarsıldı. Ya da her riskli görünen şeyden korkmanız gerektiği söylenerek büyüdünüz. Bazen de evde fiziksel, kronik hasta kişilerle büyürüz ve bedenimize, sağlığımıza güvenmemeyi öğreniriz.

İşte tüm bu ve buna benzer uyumlu ve sağlıklı işlenememiş anılarımız bellek ağlarımızda yer almaya ve pekişmeye başladığında bizim kendimize ve hayata bakış açılarımız bilinçaltımıza yerleşir.

Kişiliğimizi ve ruhsal durumumuzu etkisi altına alır. Şimdi ve şu anımızı nasıl yaşadığımızı belirler. Bunlardan sıyrılabilmek için, bazı anılarımızı tekrar uyumlu bir şekilde işlemeye ihtiyaç duyarız. Bu bir profesyonel ile gerçekleştirilebilir. Ancak farkında olursak şimdi ve şu anımızda olan bitenleri daha uyumlu işleyebilmek şansımız oluşur.

Kendimize dair kurduğumuz olumsuz cümlelerin geçmişimizde nerelerden kaynaklandığını hepimiz anlarız.  Çoğunluk ile bu düşünceler yeni değildir. Ama değiştirilebilir. Bu inanışların irrasyonel olduğunu, olaylara hakim olamadığımız, muhakeme edemediğimiz dönemlerden kaldığını anlarsak, kendimize bakış açımızı değiştirebiliriz.

Öncelikle kendimizin olumlu taraflarına odaklanmaya başlamalıyız. Kendimiz ile gerçekleştirdiğimiz içsel konuşmaların olumlu, yüreklendirici olmasına gayret edebiliriz. Temelde keşfettiğimiz olumsuz cümlelerin tam tersini ya da bize en inandırıcı gelen olumlu cümleleri de tespit edip kendimize  hatırlatabiliriz.

Örneğin; eğer kendinize bilinçdışından ‘’ ben kontrolde değilim, o zaman tehlikedeyim’’ gibi bir cümle kurduğunuzu fark ederseniz.

Bu cümlenin yerine sizi olumlu etkileyebilecek kendiniz ile ilgili nasıl bir cümle kursaydınız? hem inandırıcı olur, hem de olumlu duygular uyandırırdı? sorusunu sorun.

Belki de ‘’Ben sürekli her şeyi kontrol etmek zorunda değilim, hayat her şeye rağmen güvenlidir.’cümlesi inandırıcı gelerek sizi yüreklendirebilir. Ya da hayatta korunduğunuzu hissettiğiniz anlar olmuştur, bazen tehlikelerin sizi teyet geçtiğini hissettiğiniz zamanlar yaşamışsınızdır.

Bu bağlamda belki de kendinize ‘’Ben kontrol edemesem de, yaşam gücü beni korur.’’ demeye başlayabilirsiniz.


Şimdi bu veya benzeri bir cümlenin size ne kadar inandırıcı geldiğini, 0-7 arası bir ölçekte değerlendirin. ‘’O’’ hiç inandırıcı değil, ‘’7’’ çok inandırıcı olarak ele alıp inandırıcılık yoğunluğunuzu bulun.

Eğer O,1,2 vs gibi bir inandırıcılıkta ise bu ve benzeri olumlu cümleler, bunlara daha çok inanmak için hayatınızdaki kanıtlara bakın. Ve her gün kendinize belki de defalarca tekrarlayın.

Unutmayalım, bilinçaltı zihnimiz tekrarlayarak, teyit ederek, komutlanarak öğrenir. Belki de bu süreç sizin kendinizin içsel güç ve kaynaklarınıza ulaşmak için bir fırsata dönüşebilir.

Son olarak psikolojik dayanıklılığı gelişmiş insanların ortak özelliklerine tekrar bakarsanız, sizde bunlardan bazılarını yapabildiğinizi veya yapabileceğinizi fark edebilirsiniz.

Öncelikle bunları deneyin, yeteneklerinizi nasıl kullanabileceğinizi düşünün, sorunlarınıza çözüm bulmaya çalışın, bunu yaparken kendi duygu, düşünce ve tutumlarınızın engel olduğunu hissederseniz yukarıda örneklendirdiğim egzersizi uygulayın.

Çevreniz ile iletişime geçin, yardıma ihtiyacı olanlara destek olun. Sizi kırmış veya üzmüş olanları affetmeye çalışın, sizin de kırıp, üzdükleriniz olmuştur.

Onları hatırlayın, kendinizi de affedin. Belki de onlardan özür dilemeyi başarabilirsiniz. Kısacası bunları yapabileceğinize inancınızı arttırmak için siz gayret ettikçe kendinizi çok daha iyi ve huzurlu hissedebilirsiniz.

Kendi içsel enerjinizi ve manyetik alanınızı değiştirmek için önce sözcükleri sonra davranışları kullanın. Sizin yansımanız değiştikçe hayatınızın da değiştiğini göreceksiniz.

Unutmayın, evrende değişmeyen en önemli yasalardan biri değişimdir. Artık tüm bilim insanları da kabul ediyor ki her şey enerjidir. Yani elektrik akım ve titreşimlerinden oluşur, bu da sürekli hareket halinde olmak akışta olmak demektir. O zaman bilmeliyiz ki her şey an be an değişiyor ve dönüşüyor.

Hayatın dili titreşimleri ve frekansları anlatır. Kimlerin, nelerin frekans ve titreşimlerinden oluştuğuna bakarsak, bizim frekans ve titreşimlerimizi bize anlattığını anlarız. Her birimizin hayatı aslında kendi bilinçaltımızın yansıttığı enerjiden oluşur.

Hayatta toplumsal bazen de küresel olay ve durumlar ise tüm insanlığın yansıttığı enerjilerin rezone ettikleridir. Yani kollektif   bilinçaltından yansıyanlardır. Şimdi biz değiştikçe, manyetik enerji alanımızda değişir ve hayatın bize anlattıkları da değişir.

Kollektif bilinçdışı ile yarattığımız bu küresel salgın olaylarından, ders alarak, büyümeyi, olgunlaşmayı içimizde ki sevgi, iyilik, merhamet ve cesareti çıkarabilenlerin yansımaları ile değişim kaçınılmaz olacaktır.

Mutlaka bu acı, üzüntü, stres ve sıkıntılardan sonra güzel günler gelecektir. Bu ve benzeri karmaları hep beraber temizleyeceğiz ve bu olumlu değişimi yaratanlardan olmayı seçebiliriz.

Evrensel akışın, yaşam gücünün bu muhteşem sistemin enerjileri ile senkronize olabiliriz. O, isterseniz Tanrı, Allah, Yaratan ya da nasıl söylemek istiyorsanız söyleyin, her zaman bizlerin daha iyi bir gelişim, olgunlaşma ve iyileşmeye, tekamüle doğru yol alabilmemizi sağlayan sonsuz ve engin bir bilinç ve muazzam bir enerjiler bütünüdür.

Son olarak, çok sevdiğim metafizik bir öykü de denir ki, insanoğlunun kalbinde ki hücrelerden bir tanesi Tanrı’nın frekansına ve titreşimine sahiptir. Bizim insanoğlu olarak yapmamız gereken ise milyarlarca hücremizi işte o tek hücrenin frekans ve titreşimine yükseltmektir.

Evet, bu uzun ve zor bir yolculuktur, kendimize yaptığımız bu yolculukta o frekans ve titreşime sahip hücremizi fark etme, hissetme, anlama yollarını ararız. Işık işçisi olmak böyle tarif edilir . Hepimiz ışık işçisi olabiliriz.

Frekans ve titreşimlerimizi yükseltmeye önce kendimiz ile ilişkimizde sonra çevremiz ile ilişkilerimizde başlayabiliriz. Koşulsuz sevgi duyabilmek bizim en önemli rehberimizdir. Önce kendine kabul ve sevgi, sonra diğer her varlığı kabul etmeye ve sevmeye çalışmaktır.

Umarım bu yolda hep beraber yürüyerek bu sıkıntılı ve zor günleri bir an önce geçeriz.
 

Sağlıkla, sevgiyle, güzel günler görme ve yaratma umuduyla kalın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir