Hastalık enerjisi neden oluşur - Kadınlar Güzeldir
Bireysel Gelişim

Hastalık enerjisi neden oluşur

Psikolog Bilun Altunlu Armağan

Hastalık enerjisinin zihnimizde oluştuğuna ve bizim düşünce kalıplarımız, duygularımız bazen de bunlara bağlı gelişen davranışlarımız sonucunda ortaya çıktıklarını daha önceki yazımda belirtmiştim. Tabii ki bu bakış açısı gücünü kadim bilgilerden ve ezoterik öğretilerden alan metafizik bilgilerdir.

Son yıllarda bu bilgileri destekleyen kuantum fiziği ile gelişen kuantum düşünce ilkeleri olmuştur.

Batı tıp dünyası neden hasta oluyoruz sorusunu bilimsel anlamda sürekli araştırmaktadır. Ancak genel bir cevaptan çok daha detaylı cevaplar alınmış ve her belirti, hastalıkla ilgili derin araştırmalar yapmak durumunda kalarak her geçen gün daha da yoğun bilgilerle donanımlanmaktadır. Ancak son yıllarda dikkat çeken Epigenetik bilim dalı, metafizik bilgilere paralel bulguları tespit etmeye başlamıştır. Bu bakış açısını destekleyen bu bilim dalının bazı yaklaşımlarını dilim döndüğünce sizlere açıklamaya çalışacağım.

Böylece yazılarımın devamında ki metafizik bilgileri siz bilimsel bir anlayışın üzerine oturtabilirsiniz.

Bu konuda beni en çok aydınlatan ve etkileyen kaynaklardan biri Dr. Bruce Lipton’un kitabı “The Biology of Belief” (İnancın Biyolojisi) ve Dawson Church, Ph.D.’nin ABD’de yılın en iyi sağlık kitabı seçilen “The Genie in your Genes”(Genlerinizdeki Dahi) kitaplarıdır.

Bu eserler ufkumuzu genişleterek yeni bir tıp anlayışı sunmaktadır. Ayrıca Hintli meslektaşım Neeta Kumar ın “Dialogues with Body Parts” çalışmasıda bu yazıya katkıda bulunmuştur. Kısacası epigenetik bilimi ile tanıştıkça, psikoterapi çalışmalarıma kattığım yıllarca içiçe olduğum bir çok metafizik bilginin daha anlamlı ve geleneksel kültürü etkileyebilecek düzeye gelmiş olduğunu görmek beni şevklendiriyor.

Epigenetik nedir? Neye denir?

Kısaca Epigenetik “genler üstü genetik”bilimi DNA nın diziliminde veya yapısında herhangi bir değişiklik olmaksızın DNA’da kodlu olan bilginin açığa çıkmasında meydana gelen değişikliklere deniyor.Örneğin ikiz doğmuş kişiler üzerinde yapılan bir çok araştırma, tıpatıp aynı genlere sahip olmalarına rağmen neden farklı hastalıklar geliştirdiklerini veya farklı zamanlarda öldüklerini incelemeleriyle epigenetik terimi ortaya atılıyor.

Dr. Dawson Church’ ün anlatımına göre ise Epigenetik, düşünce, duygu ve algılarımız sonucu gelişen davranışın/tepkilerin genler üzerindeki etkilerini araştırır.

Beynimiz bedenimizin kimyageri gibidir. Zihnimizin en önemli aracı ise beynimizdir. Yani zihnimizden geçen her şey kanımızın kimyasını etkiler ve böylece bedenimizi kontrol eder. İnsan bedeni çevreden ve özellikle zihnimizden gelen sinyallere iki türlü tepki verir:


1) gelişim ( büyüme) tepkisi ( verimli tepki)


2) korumacı tepki ( savaşma,kaçma veya donup kalma tepkileri) yani stres tepkisi.

Bilinçaltının koşulladığı benliğimiz ve onun programına göre beynimize mesaj yollayan zihnimiz eğer stresli bir duruma işaret ediyorsa,o zaman beynimiz adrenal bezine komut verecek ve kanımızda adrenalin ve kortizol hormonları ( stres hormonları ) harekete geçecektir. Bu da bedenimizi iyileştirici, sağlıklı ve geliştirici hormonların salgılarını engelleyecek, kan karın bölgemizden çekilerek kol ve bacaklarımızda yoğunlaşacak ve bağışıklık sistemimiz otomatik olarak kendini kapatacaktır.

Bu durum bedenimizdeki tüm hücreleri ve hücre gruplarını etkileyecektir.
Hücrelerimiz ve genlerimiz yakın çevre tarafından yani bizim algılarımız tarafından kontrol edilir. Bir hücre minyatür insan gibidir. Hücre zarı hücrenin beynidir. Tüm enformasyonu taşır ve bölündüğünde de bu durum devam eder.


Hücre(tek hücre bölünerek dokuyu oluşturur) => Doku (benzer hücre grubu) => Organ(farklı doku grupları) => Sistem(farklı organ grupları) => Organizma (sistem grupları).

Bölünerek büyüyen hücreler, bilgiyi birinden diğerine taşır. Kısaca aynı bilgiyi taşıyan hücreler aynı dokuyu ve bir organı oluşturur. Bunların bazı enformasyonu paylaşarak biraraya gelmesi sistemi, onunda ortak bazı bilgilerle toplaşmaları organizmayı oluşturur.

İşte tamda bu noktada zihnimizin en etken bölümü olan ve bizim ile ilgili tüm bilgiyi taşıyan bilinçaltı zihnimiz ve o alandaki yazılım( paradigma) çok önem kazanmaktadır. Bedenimiz zihnimizin holografik yansıması gibidir yani bedenimiz kendimiz ile ilgili tüm inançlarımızın toplam yansımasıdır. Zihnimiz üç bölümde izah edilebilir:


– Bilinçli zihin
– Bilinçaltı zihin 
-Benlik zihni

Bilincimiz zihnimizin sadece %10’unu kapsar. Kişinin  bugünkü hayatının tüm deneyimlerini barındırır. Altı yaşından sonra aktifleşir. Yaratıcıdır. Hayal edebilme yeteneği vardır. Zaman kavramı oluşmuştur ve eğitilebilir. ‘Ben’ i oluşturur.

Bilinçaltı ise zihnimizin %90’ını kapsar. Fetus halimizden bu yana tüm deneyimlerimizi saklar. Alışkanlıklarımızı ve alışkanlık düzenlerimizi şekillendirir. Daha önceki deneyimlerimize ve dürtülerimize dayanarak uyaran ve tepki düzeninde çalışır. Günün büyük bir bölümünde bilinçaltı zihnimiz davranışlarımızı belirler.            

Benlik zihni ise kendini yansıtır ancak farkındalığı vardır. Gözlemcidir. Kendi davranış ve duygularını gözlemler ve fark eder. Bilinçaltı detaya ulaşabilir. Davranışlarımızı değerlendirir. Aktif olarak çevre koşullarına nasıl tepki göstereceğini seçebilir. Bilinçli zihnimizin bir kısmını oluşturur. Böylece  önceden ve biz bilmezken programlanmış bilinçaltı zihnimizin yansıması olan tepkileri fark edip değiştirebiliriz. İşte ancak bu durumda özgün irade ile şifalanma/ iyileştirme ve blokajları temizleme işlemleri oluşabilir.            

Bu aşamada algılama sistemimiz çok önemlidir çünkü hücre zarındaki protein hareketleri sanki algı molekülleri gibidir. Yani bizim çevreye olan tepkilerimiz ve fiziksel tepkilerimiz algılarımıza bağlıdır. Bilinçaltı koşullanmalarımıza bağlı gelişen inançlarımızda algı yollarımızı (neuropathways) kontrol eder.

Algılarımızın ve algı yollarımızın kaynakları:


-Genom programı: içgüdü, yani insan doğası

-Bilinçaltı hafıza yani deneyimlerimizin hafızası. Beslenerek oluşur.


-Benlik zihni: özgün irâde. Onun kapasitesi yeni düşünce ve imgeyi benimseyerek algılarımızı değiştirmemize,dönüştürmemize olanak tanır.


İnançlar algılarımızı etkiler ve algılarımız tepkilerimizi; hem fiziksel (yani hücre ve genlerimizin biolojisi) hemde davranışsal seçimlerimizi belirler. Bu durumda inançlarımız sağlıksız ve olumsuz ise tüm seçim ve davranışlarımızı etkilediği gibi hücre zarını, hücreleri, doku ve organlarımızı etkiler. Tüm bu hücre ve gen etkilenmeleri negatif inançlardan beslendikçe bedenimizi ve hastalıklarımızı tetikler.              

Bu konularda San Diego Kaiser Hospital’de yapılan bir araştırma dikkat çekicidir. Bize hem fiziolojik hemde davranışsal olarak nasıl etkilendiğimizi açıklayabilir.

Son beş yılda hastahaneye başvuran 17,421 orta yaşlı hastanın detaylı olarak sosyal, psikolojik ve medikal incelemeleri toplanmış ve ACE ( Adverse Childhood Experiences) “Olumsuz Çocukluk Deneyimleri” adı verilen bir araştırma projesi oluşturulmuştur. Tespit edilen tüm aile sistemi bozuk  yani disfonksiyonel aile ortamlarında yetişmiş bireylerin çeşitli sağlık sorunları olduğudur. Bu durumun kişilerin stres seviyelerini arttırarak gen ve hücrelerindeki protein dengelerini bozduğu ve farklı disfonksiyonel aile yapılarının farklı hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir.

Örneğin olumsuz aile ortamlarında büyüyen bireylerin depresyona girme şansları, fonksiyonel aile ortamlarında büyüyenlere nazaran 5 katı fazladır. Sigara tüketmeye 3 katı daha yatkındırlar.

Stres ölçeğinde yüksek skorları işaretleyen kişilerin 30 kat madde bağımlılığına ve intihar etmeye meyilli oldukları da tespit edilmiştir.(Genie in your Genes,Dawson Church Ph.D.)
           

Son on yılda benzer bir çok araştırma göstermiştir ki çocukların sevgi ile büyüdüğü aile ortamları en başarılı terapidir ve asıl tedavi ailede başlar. Sonuçta psikolojik  travmalarımız,inanç ve değerlerimiz sonraki yıllarda ki hastalıklarımızı oluşturmaktadır.
                                  

Aynı Mahatma Ghandi’nin dediği gibi:
   ” Dikkat edin karakteriniz kaderiniz olur.”

Hangi  inanç , düşünce ve değerlerimizin hangi hastalıklara yol açtıkları ile ilgili yazıma önümüzde ki haftalarda devam edeceğim.
 

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir